Gıdgıdak Tavuk
Gıdgıdak Tavuğun canı çok sıkılıyordu. Birileriyle konuşmak için can atıyordu. Kümesin içinde tüneyip bir o yana bir bu yana bakındı. Ama çevrede tek bir kişi bile yoktu. Ev sahipleri de gezmeye gitmişlerdi.
Gıdgıdak Tavuğun canı çok sıkılıyordu. Birileriyle konuşmak için can atıyordu. Kümesin içinde tüneyip bir o yana bir bu yana bakındı. Ama çevrede tek bir kişi bile yoktu. Ev sahipleri de gezmeye gitmişlerdi.
Salyangozları bilir misiniz? Onlar da tıpkı kaplumbağalar gibi evlerini sırtlarında taşır. Kendilerine sümüklü böcek dendiği de olur. Bir zamanlar evini sırtında taşımaktan haşlanmayan sevimli bir salyangoz yaşarmış. Üstelik evinin rengini de hiç beğenmezmiş.
Bir zamanlar kimsenin bilmediği bir ülkede gül cenneti varmış. Burada rengarenk, birbirinden güzel güller yetişirmiş. Gül cennetinin olduğu yerde hava mis gibi gül kokarmış.
Bir kış günü bir kraliçe pencerenin önünde dikiş dikerken iğne eline batmış. Hemen bir parça pamukla elinden akan kanı silmiş. Keşke demiş kraliçe ” teni şu pamuk kadar beyaz, dudakları kan damlası kadar kırmızı ve saçları şu pencerenin pervazı kadar kara bir kızım olsa.”
Merhaba Masal Dostları! Sitemize gösterdiğiniz yoğun ilgiden dolayı hepinize teşekkür ediyorum. Sizinle, yazılmış güzel masalları paylaşmak beni çok mutlu ediyor. Burada bir şeyi daha söylemeliyim: sitemizde bulunan her okunmuş metin masal kategorisine girmiyor aslında, kimi hikaye, kimi fabl(Hayvan masalları) bunların. peki neden hepsi masal adında diyeceksiniz; hemen cevaplayayim. Masal sözcüğü kulağıma çok hoş geliyor. Bizi […]
Bir varmış, bir yokmuş; hayvanların mutlu yaşadığı bir ülke varmış. Bu ülkede ceylan, kaplumbağa, karga ve fare bir arada güzel güzel yaşıyormuş. Yurtları uzak, çok uzak bir yerdeymiş. Mutlulukları da bu yüzdenmiş.
Gürültücü çocuğu hiç kimse sevmezdi. Çünkü o kadar gürültü yapardı ki yer yerinden oynardı. Hele yürürken çıkardığı sesler dayanılacak gibi değildi. O sokağa çıktığı zaman herkes evine koşar, kapıyı pencereyi sıkı sıkı örterdi.
İşte ilkbahar geldi. Çayırlar yeşerdi. Ağaçlar çiçek açtı.
Dağlar tepeler papatyalarla doldu.
Annem “Pelin’e git söyle. Yarın kıra gideceğiz” dedi.
Bu habere çok sevindim.
Ali bahçeye oynamaya çıktı. Canı çok sıkılıyordu. Aklından “Bir arkadaşım olsa da oynasam !” diye geçirdi. Bu sırada önüne bir şey düştü. Ali önce korktu. Sonra düşen şeye doğru baktı. Bir de ne görsün? Bu bir güvercindi.
Bir zamanlar bir tek leylek kalmış Afrika düzlüklerinde. Tek başına bir köyde yaşarmış. Kimi kimsesi, eşi dostu, hısım akrabası yokmuş. Kurbağa yakalar, onunla beslenirmiş. Kurbağaları severmiş sevmesine, ama o kadar çok avlarmış ki, sonunda nehirlerde hiç kurbağa kalmamış.